Ne Dedimse Kendime - Ayşegül UYAR (kitaphaber.net)

Ne Dedimse Kendime - Ayşegül UYAR (kitaphaber.net)
Değerli Yazar Ayşegül Uyar, kitaphaber.com'da Eğitimci Yazar Musa MERT'in kitabı NE DEDİMSE KENDİME'yi anlattı.

 

Ayşegül UYAR

29.03.2013

     Musa Mert; kısa hal tercümesi: eğitimci-yazar. Açacak olursak kelimenin tam manası ile mahallenin delikanlısı. Bakmayın siz onun kırklı yaşları adımladığına. Okulda ziyaret ediyorum ilkin kendisini, elinden tutan, boynuna sarılan, dizine oturan, yanına sokulan, arkasından yaklaşıp gözlerini kapatan onlarca öğrenci sarıyor etrafımızı, kesintisiz üç dakika konuşmamız mümkün olmuyor. Kolları yalnız zeki başarılı öğrencilere açık değil, okulun en yaramaz bilinen öğrencileri de onun yanında alıyor soluğu, derken öğrenci velileri ve tabi mahalle halkı. Anlıyorum ki hakkında söylenenler bir şehir efsanesinden çok daha fazlası. Şahit oluyorum ki Musa Mert çocukları cidden çok seviyor ve gülümsüyor herkese.

     İlk tanışmamızın ardından köşe yazılarını daha dikkatle okumaya başlıyorum. Bir gün kitapçımın raflarında kitabı göz kırpıyor bana. “Ne Dedimse Kendime” diyor kitabın kapağında. Herkesin bir başkasına ders vermek, yol göstermek, bir şey demek için uğraştığı bir çağda “Ne Dedimse Kendime” diyebilmek cesaret isteyen bir fiil oluyor. Elimi uzatıyorum rafa doğru. Haber iklimi sitesinde daha önce yayınlanmış köşe yazılarının bir derlemesi bu kitap, biliyorum.

     Eve ulaşmayı beklemeden iki bölümlü kitabın başlıklarına hızla göz gezdiriyorum otobüste. “Yapay dünyanın kirliliğinin yaratıcı ve elçisinden hemen sonra gelen saygıdeğer varlığa dokunduğunu fark ettiğim günden sonra daha bir yandı içim. En müşfik sığınak bir çocuğun kalbidir.”  diyerek başlıyor söze. Sekiz yılda imbikten süzülürcesine biriken cümlelerin, kalemle hasbi halin neticesi seriliyor önüme. İddiasız, mütevazı cümleler satırlardan bir bir havalanıp gönlüme dokunuyor. Modern çağın hastalığı, “farklı olmak” yalnız vitrinlerde değil yazarların satırlarında da bizi pusuda bekliyor.  Muğlâk ifadelerle okuru yormayı, kafasını karıştırmayı hatta anlaşılmaz sözler söylemeyi iyi yazarlığın şartı gibi görenler var. Hâlbuki bizim ihtiyacımız olan bildiğimiz şeyleri yeniden duymak, üzerinden tekrar tekrar geçip sağlamlaştırmak.

     Üstad Zarifoğlu “Bir kalbiniz vardır onu iyi tanıyın.” diyordu. Sayfaları soluk soluğa çevirirken başını eğmiş kalbi ile söyleşen bir adam görüyoruz. Musa Mert, bize kalbimizi ve onun dibacesi olan merhameti hatırlatanlardan bir adam, bir de “çocuk!” deyip hakkını verenlerden.

     İşte böyle birinin en çok da kendine söylediği sözlerin, bir derlemesi bekliyor bizi iki kapak arasında. Vira bismillah deyip çeviriyoruz sayfaları. Birinci bölüm için “Yüce Dost’a” diyor yazarımız. Son günlerde canımın her yanışında, her kırıldığımda, her bunaldığımda kendime sorup duruyorum: Şu içinde kıvranıp durduğumuz modern dünyada tek bir şeye ihtiyacımız olsaydı o ne olurdu? Diye. Cevabım her seferindemerhamet oluyor. Bizim en çok merhamete ihtiyacımız var. Belki böyle bir sebeple olsa gerek yüce kitabın “âlemlere rahmet” dediği nebi üzerine diziliyor kelimeler, cümleler. Gönül iklimimize hayat verecek suyun kaynağı nebi as’a işaret ediyor her bir söz.  Muhammed as’ın sözlerini hatırlatıyor bize hocamız, bildiğimiz örnekler üzerinden bir türlü bilmek istemediğimiz, kendimize sormadığımız sorulara geliyor. “Sen ne yapıyorsun?” demiyor, “Ben ne yapıyorum?” diyor her seferinde. Hz. Muhammed’in hayatından küçücük kesitlerle kandiller yakıyor yolumuza. Hicret diyor, bayram diyor, veda diyor, Kerbela diyor… Okudukça kendime soruyorum ben de, böyle anlamış mıydın bu olayları yoksa tarihten birer kesit diye okuyup geçmiş miydin, sahi ibret almayacaktık madem niçin zihnimizde tutardık tarihleri, olayları?

     Yazar herkesten çok kendini muhasebe için tarihten bir köprü kurdukça günümüze, sayfalar okunmuyor akıyor. Berrak bir suyun şırıltısına kendini kaptırmış oluyor insan, ruh dinleniyor, direnmezse. Bir de bakıyorsunuz ki ikinci bölüm karşınızda. Kitaba ismini veren bölüm burası: Ne Dedimse Kendime.

     Yazarımız bir eğitimci olunca, dertler ve sevinçler de buradan geliyor. Modern dünya, her fırsatta pedagog, psikolog, sosyologlardan örnek verirken peygamber (as) ne derdi, nasıl davranırdı demeyi unuttuğumuzdan mı aksıyor eğitim dediğimiz gönül işi? İmamlar ve öğretmenleri sistem mi itibarsızlaştırdı yoksa biz mi buna zemin hazırladık, muhasebesi için güzel bir imkân oluyor şimdi elimizde. Eğitimciliğin bel çatlatan sorumluluğunu hatırlıyoruz. Öğrencimize verdiğimiz değer kadar değerli olduğumuzu, ciddi olmak adına asık bir suratla dolaşırken onca çabamızın nasıl da boşa gittiğini hayıflanarak öğreniyoruz şimdi.

     Eğitim deyince dört duvar ve tabela arayan nefislerimiz köşeye sıkışmıyor değil satırlar arasında. Belki de “Ben eğitimci değilim.” diyeceksiniz, o zaman kitap size soracak, “Peki anne, baba, eş de değil misin, kardeş değil misin? Hepsini geçtim mümin değil misin?” Rahmet iklimi ramazan, vazgeçiş mevsimi kurban birer okul değil mi ders almaz nefislerimize?

     Cümleleri satırlar, satırları sayfalar takip ederken keyifli bir dost sohbetinin tadı kalıyor damağımızda. “asr’ın insanı” yazısı ile veda vaktinin geldiğini anlıyoruz. Yaşadığı âna değer veren ibnü’l- vakt miyiz yoksa akıp giden zamana kendini teslim etmiş ebu’l- vakt miyiz? “Ben az dedim siz çok anlayın.”misali sözlerini sessizce düğümlüyor yazarımız ve soruyor usulca: Kişi sevdiği ile beraberdir, peki sen ne ile meşgulsün?

     Musa Mert / Nisan 2013 / Ne Dedimse Kendime /Konya / NKM (Nüve Kültür Merkezi) Yay.

kitaphaber.net