tülay özler yazdı
Hiç gözgöze gelmemeye çalışıyordu sanki. Başörtü bağlayışı ve çocuğunun Türkçe konuşmasından belliydi Türk olduğu. Tüm Türklere küsmüş bir Türk. Kötü bir evlilikle Almanya'ya gelen ithal gelinlerden.Şiddet, saygısızlık, aşağılama ve bir kadının taşıması gereken tüm ulvi sıfatlardan mahrum edilerek kucağında kızıyla noktalanmış bir evlilik. Güzel de bir hanım. Hem güzel hem yalnız hem de çalışmak zorunda.öyle de yapıyor.Egzemalı parmakları delik deşik olmuş temizlik yapmaktan. Tek kelime Türkçe bilmiyor ama bakışlarındaki merhamet ve şefkate o kadar ihtiyacı var ki Alman olması hiç de sorun değildi. Önceki eşi ve eşiyle beraber üstüne gelen insanlar, milletinden soğutmuştu. Çünkü burası Avrupa ama Türkler arasındaki ilişkiler yıllar öncesi Türkiye'nin gelenek, baskı ve erkek hegamonyası ağırlıklı bir köy hayatı gibiydi.Artık böyle bir hayata boyun eğecek hiç bir mecburiyeti kalmamıştı. Başkaldırdığında kaybedecek ne onuru, ne kadınlık gururu, ne de kendisini yalnız bırakacağından korktuğu sevdikleri vardı. İnsanın özgürleşmesi için acı çekmesi ve kaybetmesi mi gerekiyordu; belki de tüm bunlar prangalaştığında gerekiyordu. İleri derece gözlükleri, dümdüz, ince telli, çabuk yağlanan uzun saçları, boyunun uzunluğunu duruş bozukluğuyla uzun boyunu kısaltmasıyla çok da göze hitabetmeyen biriydi. Çok güzel ve sıcak gülüşü vardı hem de çok içten. Bağırmadan konuşuyor ve çok kibardı. kızıyla da güzel anlaşıyordu. Kızıyla geçirdiği yalnız ve yorucu sekiz seneden sonra Ludwig ona arkasına yaslanacağı,uzanıp dinleneceği koyu bir ağaç gölgeliği gibi geldi.Bir Almanla evlenerek doğru mu yaptı bunu hiç sorgulayacak durumda değildi zira dinlenmiş çok dinlenmişti. Bu huzuru kendi milleti ve dindaşı ona vermediği içindi belki de yüzüme bakmayışı ve çok aldırır bir şekilde aldırmayışı. Asansörde burun buruna olduğum bu genç kadından özür diliyorum bunca travmalar yaşarken hayatında olamadığım ona yardımcı olamadığım için...
Yorum Gönder