Adbâ

Adbâ
Çocukların yarış atına dönüştürüldüğü eğitim sisteminde her çocuğun her anne babanın ve her öğretmenin anlayıp özümsemesi gereken enfes bir hikaye.

     Vücudunu kızıl bir gelinlik gibi çepeçevre saran tüyleri ışıl ışıldı. Boyu bosu yerindeydi. Üzerine binmeye, yük vurmaya kıyılamayacak kadar güzeldi. Üstelik rüzgâr gibi hızlıydı. Onu geçebilen olmamıştı. Hani doru atlar vardır ya sıradan atlara benzemeyen. Alabildiğine gösterişli, güzel yarış atları... İşte öyle güzel bir koşu devesiydi. Adbâ diyorlardı ona, Allah Resulü’nün devesi Adbâ...

     Ne zaman koşu yarışı yapılsa, şampiyon belliydi. Adbâ rakipsizdi. Rüzgâr gibi esiyor, bütün develeri açık ara geride bırakıyordu. Her seferinde yarışı kaybetmelerine rağmen Sahabiler, hiç üzülmüyorlardı. Aksine, Adbâ kazandı diye çok mutlu oluyorlardı. Çünkü o, Peygamberimizin devesiydi.

     Yine bir gün hazır olunca yarışma başladı. Herkes, Adbâ’nın şampiyonluğuna kesin gözüyle bakıyordu.  Biniciler develerini son sürat koşturuyordu. Derken bir çöl insanı, üstelik sıradan bir yük devesiyle Adbâ’yı yakalamayı başardı. Nefesler tutuldu, gözler yuvalarından fırladı. Bütün kalpler ondan yana olmasına rağmen,  Adbâ yarışmayı kaybetti.

     Olanları hayretler içerisinde izleyen Sahabiler, gözlerine inanamadılar. Çok üzüldüler. Yenilgiyi kabullenemediler. Olamaz, dediler, olamaz! Nasıl olur da Allah Resulü’nün devesi geçilebilir! Çok ağırlarına gitmişti.

     Peygamber Efendimiz, onların inanamadıkları bu sonucu oldukça sakin karşıladı. Yenilgiyi de galibiyet gibi hayatın bir gerçeği olarak kabul etmek gerektiğini, hayatta her çıkışın mutlaka bir inişinin olduğunu, onlara şu sözleriyle anlattı:

      “Yükselttiği bir şeyi indirmek, Allah’ın bir kanunudur.”[1]

 

     [ Musa Mert]

     Diyanet Çocuk Dergisi, Ağustos 2016, s.2, 3.


[1] Buhari, Riķaķ 38, Chad 59; Ebu Davud, Edeb 8; İbn Sa‘d, II, 493; İbn Huzeyme, IV, 262; Beyheki, IV, 332.