Çocuklarla ve Gençlerle İletişimde Din Dili - Yeni Yaklaşımlar ve Öneriler

Çocuklarla ve Gençlerle İletişimde Din Dili - Yeni Yaklaşımlar ve Öneriler
Bu bildiri, 05-06 Mayıs 2018 tarihinde Balıkesir Belediyesi, Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Balıkesir İl Müftülüğü ve İmam Hatip Okulları Platformu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen “Din Dili Çalıştayı”nın “Çocuk, Genç ve Yetişkinlerle İletişimde Din Dili” konulu IV. Oturumunda 05 Mayıs 2018 Cumartesi günü Balıkesir/Ayvalık’ta sunulmuştur.

 

 

Çocuklarla ve Gençlerle İletişimde

Din Dili – Yeni Yaklaşımlar ve Öneriler[1]

 

Musa Mert

Eğitimci Yazar

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Din Eğitimi Ana bilim dalı Doktora Öğrencisi

musamert@gmail.com

 

 

GİRİŞ

İslam Dininin iki temel kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’i içeren metinler (Hadis) Arapça olduğuna göre esasen din dili Arapçadır. Hem Kur’an-ı Kerim ve hem de Hadis-i Şerifler Arapça metinler olarak elimizde mevcuttur. Ancak, Hz. Ali’nin de dediği gibi “Kur’an, iki kapak arasında bir kitaptır. Kendisinin hakemlik yapması ve konuşması mümkün değildir. İçindekileri dile getirecek bir tercümana gereksinim duyar. Bu dile getirme görevini yerine getirecek de insandır.”.[2] Kur’an için geçerli olan bu gereksinim Hadisler için de geçerlidir. Buna göre dini metinleri dile getirecek tercümanın, davetçinin, din eğitimcisinin kişiliği, kimliği, yetkinliği, dili ve üslubu, metodu gibi konular önem arz etmektedir. Muhatap çocuklar ve gençler olunca çok daha fazla önem arz etmektedir.

Ülkemizde bu görev resmi anlamda İlahiyat Fakültelerindeki Hocalar, İmam Hatip Liselerinde Meslek Dersleri Öğretmenleri, diğer okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yer alan Müftüler, Vaizler, İmam Hatipler, Kur’an Kursu Öğreticileri gibi din hizmetleri verenler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu alanın hizmet grubunun tamamını “Din Eğitimcisi” olarak isimlendirmek mümkündür.

Genelde herkese, özelde çocuklara ve gençlere dini anlatacak, din eğitimi verecek kimselerin özellikle şunları dikkate alması gerektiği kanısındayız:

 

I. DİN EĞİTİMCİSİNİN ÖZELLİKLERİ

 

1. BİLİNÇ/ŞUUR

Kur’an-ı Kerim’i, Hz. Peygamber'i (s.a.s.), dini anlatmak bir cüret işidir ve bu konuda yazan ya da konuşan herkes bu cüretle karşı karşıya olduğunu unutmamalıdır. İster okulda, ister camide, isterse de başka bir ortamda çocuklarla, gençlerle muhatap olan bir Din Eğitimcisi yaptığı işin şuurunda, bilincinde olmalıdır.

Herkes öğretmen/eğitimci, din eğitimcisi olmamalıdır. Eğitimle, özellikle de din eğitimiyle uğraşacak kişiler özenle seçilmelidir. Çocukları, gençleri sevmeyen biri, hatta insanları sevmeyen biri kesinlikle eğitim ve öğretimden uzak durmalıdır. Yapısına uygun başka bir işle uğraşmalıdır.

Doktorun neşteri ne kadar hayati önem taşıyorsa, öğretmenin yaptığı iş de en az o kadar hayatidir. İkisi de ya hayat kurtarır ya da hayat söndürür. Hatta öğretmeninki hayatlar kurtarır, hayatlar söndürür. Bir sözü bir kahraman yaratabilir ya da bir kahramanı yok edebilir. Öğretmenler, nesillerin dünyasıyla oynar. Din Eğitimcileri ise, nesillerin hem dünyası hem de ahireti ile oynar! Bunun için her eğitimci kendisini iyi yetiştirmelidir.

Tarihten, konunun önemini anlatan pek çok örnek verilebilir. Numan b. Sabit’in İmam-ı A’zam olmasına sebep olan şu örnek en çarpıcı olanları arasında sayılabilir:

İmam-ı A’zam Ebu Hanife’nin (ö.150/767) pek çok hocası olmuştur. Onun üzerinde en çok emeğe sahip olan şüphesiz ki Hammad b. Ebu Süleyman’dır (ö.120/738). Ancak asıl kahraman Tabiinin büyüklerinden Ebu Amr Âmir b. Şerahil eş-Şa’bi (ö.104/722) olmalıdır. Zira gençliğinin baharını yaşayan Numan b. Sabit’e ilk dokunan, onu ilme ilk teşvik eden Şa’bi’dir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife kendisi anlatıyor:

“Bir gün Şa’bi’ye rastladım. Oturuyordu. Beni yanına çağırdı ve

— Nereye devam ediyorsun, diye sordu. Ben de,

— Çarşı pazara, dedim.                                                                                     

— Çarşı pazarı kastetmiyorum, âlimlerden kimin dersine devam ettiğini soruyorum, dedi.

— Onların yanına nadiren uğruyorum, dedim.

— İlmi ve âlimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme, ben senin uyanık ve canlı bir genç olduğunu görüyorum, dedi.

Onun bu sözü kalbimde iyi bir tesir bıraktı. Çarşı pazar işlerini bıraktım. İlim yolunu tuttum. Allah beni Şa’bi’nin bu sözüyle nimetlendirdi.”[3]

 

2. ALANDA YETERLİLİK

Din Eğitimcisi alanında yeterli olmalıdır. Kendisini çok iyi yetiştirmelidir. İslami ilimler konusunda yeterli, sahih ve sağlam bilgiye sahip olmalıdır. İkinci el, üçüncü el kaynaklar yerine temel kaynaklardan bilgilenmeli, muhatabına da temel kaynaklara dayalı sahih bilgiler sunmaya gayret etmelidir. Eğitim öğretim yıllarında kendisini yetiştirememişse, görev aldıktan sonra mutlaka bir şekilde bu eksikliğini gidermeye çalışmalıdır. En azından anlatacağı konu hakkında detaylı araştırmalar yapıp hazırlanmalı, muhatabına doyurucu, ikna edici, sahih bilgiler sunmalıdır. Hurafelerden, uydurma haberlerden uzak durma konusunda hassas davranmalıdır. Allah Resulü’nün (s.a.s.) şu buyruğu kulağa küpe olmalıdır:

 “Âlim, öğrenci ya da dinleyen/kulak veren(den birisi) olmak için erken davran. Dördüncü olma, sonra helak olursun!”[4]

 

3. MESLEK BECERİSİ

Din Eğitimi kuşkusuz diğer eğitim alanları gibi özel beceri ve yetenek gerektirir. Din Eğitimcisinin bilinçli/şuurlu olması ve alanında yeterli olması yanında ciddi eğitim becerisine de sahip olması gerekir. Bu beceri ise muhatabını tanıyabilme, ihtiyaçlarını doğru okuyabilme ve bu ihtiyaçları karşılayabilecek çözümleri uygun bir dille sunabilme becerisidir. Sürekli değişen, gelişen şartlara, ortama ve muhataba göre tutum ve dil geliştirebilme yeteneğine sahip olması için, din eğitimi alanında görev alacak olan müftünün, vaizin ya da öğretmenin bir eğitim virtüözü tarafından usta çırak ilişki içerisinde özenle yetiştirilmesi gerekir.

 

4. KENDİNİ GÜNCELLEME

Hızla değişen ve gelişen bir çağda yaşıyoruz. Ortam, şartlar, değer algıları, anlayış, ihtiyaçlar ve daha pek çok şey hızla değişiyor. Örneğin yirmi otuz yıl öncesindeki öğretmen öğrenci ilişkisi ve iletişimi ile bugünkü arasında dağlar kadar fark var. Üstelik bu fark her geçen gün giderek artmaktadır. Kendini yenilemeyen bir din eğitimcisi günümüz çocuklarını ve gençlerini anlayamayacak ve doğal olarak da onlarla aynı dili konuşamayacaktır. Din eğitimcisinin çağı, çağın ihtiyaçlarını ve yaşadığı çevreyi tanıması, bilmesi, okuyup araştırarak, sağlıklı, gerçekçi gözlemler yaparak kendisini sürekli yenilemesi elzemdir. Bunun için günümüz çocuklarının ve gençlerinin tanınmasını sağlayacak, ilgilerini, zaaflarını, beklentilerini, korkularını vb. tespit ederek çözüm yolları önerecek araştırmalar yapılmalıdır.

Yirmi otuz yıl önce ortaokuldan, liseden mezun olmuş bir üniversite hocasının bugünün ortaokul ya da lise öğrencisini eğitebilecek eğitimci yetiştirmesi oldukça zor görünmektedir. Din Eğitimcisi yetiştiren üniversite hocalarının bir ayağının okullarda, Kur’an Kurslarında ve camilerde olması, oralarda dersler verip ortamın havasını teneffüs etmesi, kendilerini yenileyebilmelerine imkân tanıyacaktır.

Çocuklarla ve gençlerle iletişimde din dilinin önemiyle ilgili şu konulara ayrıca dikkat etmelidir:

 

II. ÇOCUKLARA VE GENÇLERE YÖNELİK DİN DİLİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

 

1. Pedagojik İlkelere Dikkat

Hz. Peygamber (s.a.s.) “İnsanların seviyelerine göre davranın”,[5] ve “İnsanların akıl ve anlayış seviyelerine göre konuşun.”[6] buyurmaktadır. Bu konudaki dikkatsizliğin yarar yerine zarar verebileceği, fitneye sebep olabileceği konusunda da şu uyarıda bulunmaktadır: “Biriniz bir topluluğa onların anlayamayacağı bir söz söyler de bu söz onlar için fitneye sebep olur.”[7]

Muhatabımız çocuklar ve gençler ise onların yapısına, dokusuna, dünyasına, psikolojisine, akıl ve anlayış seviyesine dikkat edilmeli, dil pedagojiye uygun olmalıdır.

 

2. Çocukların ve Gençlerin Dilinden Anlamak

Türkçe’de “dilinden anlamak” bir deyim olarak “Bir canlının çıkardığı seslerden veya onun davranışlarından ne anlatmak istediğini anlamak” ve “Söz konusu olan şeyin özelliğini bilmek” anlamında kullanılır.[8] Çiçekleri tanıyıp özelliklerini dikkate alarak yetiştiren kimseye “Çiçeklerin dilinden anlıyor.” denir. Ya da mesela hayvanlarla iletişim kurma ve onlarla anlaşma konusunda becerikli olan birine “Hayvanların dilinden anlıyor.” denir.  Kuşların dilinden (Mantıku’t-Tayr) anlayan bir Peygamber olarak Kur’an Hz. Süleyman’dan (a.s.) bahseder.[9] Şu halde çocukların ve gençlerin dilinden anlayan, onların dünyasından onlara hitap edebilen bir din dili yakalanmalıdır. Bu da çocukları ve gençleri, onların dünyasını çok iyi bilmekle mümkündür.

 

3. Pejoratif Dilden Uzak Durmak

Eğitim mahzâ iletişimdir. Çocuklarla ve gençlerle iletişimde pejoratif, aşırı buyurgan, baskıcı, dikteci dil ters tepecektir. Böylesi bir dil onları söylenenlere karşı sağırlaştırır. Hatta söylenenlerin aksine davranış geliştirmelerine sebep olabilir. Günümüz gençlerinin pek çoğunun kronik sağırlığının sebeplerinden biri yanlış üsluptur.

Cenneti garantilemiş de diğer zavallı insancıkları kurtarma konusunda özel ilahi bir emirle görevlendirilmiş gibi üst perdeden ukala bir anlatım ve tavır ne İslami’dir ne de insanidir. Kim olursa olsun din dilinde muhataba ve muhatabın varlığına, aklına, iradesine saygı esastır. Kuşkusuz ki saygı gösteren saygı görür.

Günümüzün yıpranmış kelimelerinden biri olan “Vaaz” kelimesini, meşhur dil ve edebiyat âlimi Halil b. Ahmed (ö. 175/791) “Kalbi inceltip yumuşatacak şekilde hayrı hatırlatmaktır.”[10] şeklinde açıklar. Bu tanımdan yola çıkarak vaazın kalbe dokunmak anlamına gelen bir din dili olduğu söylenebilir. Türkçe’ye “Öğüt” anlamında geçmiş olan “Nasihat” kelimesi de “Samimiyet” anlamına gelmektedir.[11] “Vaz-u Nasihat” şeklinde ikisini birlikte kullandığımızda “Samimi bir şekilde, içtenlikle, dostça, kalbi yumuşatıp inceltecek bir üslupla hakikati hatırlatmak.” anlaşılmalıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Kuşkusuz bazı beyanda (sözde/anlatımda) sihir vardır. Kuşkusuz bazı şiirde de hikmet vardır.”[12] buyruğu, sözün ve ifadenin insan üzerindeki etkileyici rolüne dikkat çeker. Söylenen söz kalbe dokunmalıdır, bir işe yaramalıdır. Yunus Emre’nin de dediği gibi:

Söz ola kese savaşı / Söz ola bitüre başı

Söz ola ağulu aşı/ Bal ile yağ ile ede bir söz. [13]

 Günümüz diline aktarırsak:

Söz savaşı kesmeli/ Söz yarayı iyileştirmeli

Söz zehirli aşı/ Bal ile yağa dönüştürmeli.[14]

 

4. Sev.De. An.Gü.

Çocuklarla ve gençlerle doğru iletişim kurulduğunda, onlarla konuşmanın doğru dili bulunduğunda, anlatılanları dinleyeceklerdir ve anlamaya çalışacaklardır. Sev.De. An.Gü. olarak formüle ettiğimiz şu dört şeye inandıklarında çocukların ve gençlerin anlatılanları değer verip dinleyecekleri kanısındayız:

— Beni seviyor.

— Bana değer veriyor.

— Beni anlıyor.

— Bana güveniyor.

Anlatan tarafından karşılıksız ve pazarlıksız sevildiğine, kendisine değer verildiğine, anlaşıldığına, güven duyulduğuna inanan bir çocuğun ya da gencin anlatılanlara kulak verip davranış değişikliğine gitmesi kuvvetle muhtemeldir.

Bunu gerçekleştirmek ise büyük emek ve uzun zaman gerektirir.

 

5. Yaşanabilir Bir Din Anlatmak

İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesi Eğitiminden sonra tekrar İmam Hatip Lisesi’nde öğretmen olmak, müftü ya da vaiz olarak görev almak, farklı ortamlarda yetişmiş muhatabı anlamayı zorlaştırabilir. Tabiri caizse, akvaryumda yetişmiş bir din eğitimcisinin, okyanusta yaşanması gereken hayat hakkında yaşanabilir önerilerde bulunması oldukça zordur. Çağı ve çağın getirdiği zorlukları bilmek, farklı dünyaların insanlarının karşı karşıya oldukları sıkıntıları tanımak, böylesi dünyalarda yetişmiş muhataba yaşanabilir bir din anlatımını kolaylaştıracaktır. Bin dört yüz yıl öncesine gidip oradan bugüne seslenen bir üslup yerine, bin dört yüz yıl öncesindeki ışığı alıp bugüne taşıyan bir dil tercih edilmelidir. Bu dil, o günün hakikatinin, bugünün insanında doğru karşılığını bulmasına yardımcı olmalıdır. Aksi halde anlatılanlar, hayranlıkla dinlenen nostaljik birer anı olmaktan öteye geçmeyecektir.

Çocuklara ve gençlere insanüstü bir din anlatımının gerçeklikten uzak olduğu ve böyle bir anlatımın çocuğun ve gencin hayatına dair hiçbir şey söylemeyeceği dikkate alınmalıdır.

Ayrıca, insanı doğru yoldan saptıran ayartıcı unsurları yok sayan bir anlayış ve dil yerine, bu unsurlara rağmen Müslümanca bir hayat yaşamanın yolları anlatılmalıdır.

 

6. Bir Çocuk Dili: Oyun

Hz. Peygamber (s.a.s.) yerinde, zamanında, yeteri kadar vaz-u nasihat ederdi. Bir şeyler anlatacağı zaman muhatabının en iyi zamanını kollardı.[15] Sürekli vaaz eden, etrafına durmadan nasihatler eden bir insan değildi. Özellikle de çocuklarla muhatap olduğunda. Onun oldukça tabii bir hayatı vardı. Medineli çocuklardan biri olan Zeyd bin Sabit (r.a.) bu hakikati şu sözleriyle anlatıyor:

"Ahireti konuştuğumuzda Allah Resulü (s.a.s.) de bizimle ahireti konuşurdu. Dünyadan ya da yemekten bahsettiğimizde bize katılır, o da dünyadan ya da yemekten bahsederdi."[16]

Hz. Peygamber (s.a.s.) ayrıca, “Kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın”[17] buyurarak çocuğun dünyasına girebilmenin yolunu anlatmıştır. Oyun, en etkili çocuk dilidir. Çocuklarla iletişim kurabilmemiz için bu dili de bilmemiz ve kullanmanız gerekir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocukların arasına karışıp onlarla oyunlar oynadığı, onlara güler yüzle şakalar yaptığı kaynaklarımızda kayıtlıdır.[18]

Din Eğitiminin oyunlarla, bilmecelerle ve bulmacalarla, tekerlemelerle gerçekleştirilmesi çocuklarımıza, gençlerimize eğlenerek öğrenmenin yollarını açacak ve öğrenilenlerin kolay ve kalıcı olmasını sağlayacaktır. Geçmişte çocukların Arapça kelimelerin manalarını şiirsel bir şekilde ezberlemelerini sağlamak için Sıbyan Okullarında okutulan “Sübha-i Sıbyân”lar bunun en güzel örneklerindendir. [19] Sübha-i Sıbyan’ların din eğitimindeki çağdaş versiyonları geliştirilip uygulanabilir.

 

7. Yazın Dili: Hikâye, Roman, Dergi

Günümüz çocuklarının ve gençlerinin arasında okuma alışkanlığının giderek arttığı gözlemlenmektedir. Ancak okunan kitaplar arasında hissedilir derecede, arızalı popüler kültürün niteliksiz popülist yazarlarınca kaleme alınmış, toplumsal duyarlılıktan ve etikten yoksun kitaplar olduğu ve bu kitaplara ilginin her geçen gün arttığı da bir acı gerçektir. Bunun için dini alanda çocukların ve gençlerin dikkatini çekebilecek nitelikli dergiler, romanlar ve hikâye kitapları artırılmalıdır.

 

8. Çağın Dili: İnternet

Teknolojinin gelişmesiyle ve yaygınlaşmasıyla birlikte bilgisayar ve internet çocukların ve gençlerin dünyasında önemli bir yer edinmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2017 Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması‘na göre ülkemizde her on hanenin sekizi (%80,7) İnternet erişim imkânına sahip. İnternet kullanan bireylerin oranı %66,8 (2017 Nisan).[20]

TÜİK’in 2013 yılı Nisan ayında 06-15 yaş grubu çocuklarda yaptığı araştırmaya göre çocuklar bilgisayar kullanmaya ortalama 8 yaşında başlıyor.  Çocukların İnternet kullanmaya başlama yaşı ise ortalama 9. Çocukların %60,5’i bilgisayar, %50,8’i İnternet, %24,3’ü cep telefonu kullanıyor. 16-24 yaş grubundaki gençler için 2017 yılında İnternet kullanım oranı %90.[21]

Çocukların ve gençlerin yoğun ilgi duyduğu ve en çok beslendiği bu alan boş bırakılmamalıdır. Onların dikkatini çekecek internet siteleri, video ve sosyal medya kanalları, wattpad kitapları ve diğer özgün alanlar oluşturulmalıdır.

 

9. İhmal Edilen Dil: Sanat Dili

TÜİK’in 2013 yılı Nisan ayında 06-15 yaş grubu çocuklarda yaptığı araştırmaya göre her on çocuktan dokuzu (%92,5) hemen her gün TV izliyor. Günde ortalama dört saatin üzerinde TV izleyen çocukların oranı 06-15 yaş grubunda %12 iken, 06-10 yaş grubunda %12,5, 11-15 yaş grubu çocuklarda ise %11,6.

06-10 yaş grubu çocuklarda en çok izlenen program türü %93,8 ile çizgi film iken 11-15 yaş grubu çocuklar tarafından en çok izlenen program türü ise %76,8 ile film ve dizilerdir.[22] 

Çocuklarımız ve gençlerimiz filmlerden, dizilerinden, şarkıcılardan, sporculardan, artist ve aktrislerden etkilenmektedirler. Pek çoğu, tiyatro, müzik, televizyon, sinema gibi sanat alanlarından beslenmekte, sanat alanlarında boy gösteren kimseleri, kendi tabirlerince “idol” edinmektedirler. Sanat dili önemsenmelidir. Sanat alanlarında çocukların ve gençlerin dikkatini çekebilecek alternatif, özgün eserler üretilmelidir.

 

10. En Etkili Dil: Hâl Dili

Din dili denilince dini sadece dil ile aktarmak anlaşılmamalıdır. Başta çocuklar ve gençler olmak üzere muhatabı en çok davranışların, söylem eylem birliğinin etkilediğini unutmamak gerekir. Kâl, hâle ihtiyaç duyar. Kâl iddiadır, hâl ispattır, şahittir. Kâlin anlatamadığını hâl anlatır. En sağlıklı, en doğru, en yapıcı, en etkileyici din dili güzel ahlâktır. Unutulmamalıdır ki Allah Resulü’nün İslam’ı hâl ile yani yaparak yaşayarak anlatımı dil ile anlatımından daha çoktur.

 

SONUÇ

1. Dini metinleri dile getirecek tercümanın, davetçinin, din eğitimcisinin kişiliği, kimliği, yetkinliği, dili ve üslubu, metodu gibi konular önem arz etmektedir. Muhatap çocuklar ve gençler olunca çok daha fazla önem arz etmektedir.

2. Din eğitimi büyük bir sorumluluk gerektirir. Dini anlatmak bir cüret işidir ve onun hakkında yazan ya da konuşan herkesin bu cüretle karşı karşıya olduğu unutmamalıdır.

3. Dini anlatmak ehliyet ve liyakat gerektirir. Din Eğitimcisi bilinçli, şuur sahibi olmalı, alanda yeterli, meslek becerisine sahip ve kendisini sürekli güncelleyen biri olmalıdır.

4. Din eğitimcisi usta çırak ilişkisi içerisinde özenle yetiştirilmelidir.

5. İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerindeki akademisyenler, mutlaka cami içi din hizmetlerine katılmalıdır. Din eğitimcisi yetiştiren kurumlardaki hocalar, okul, Kur’an Kursu vb. yerlerde derse girmeli ve bu sayede kendilerini güncellemelidir.

6. Günümüzün çocuk ve gençlerinin tanınmasını sağlayacak ilgilerini, zaaflarını, beklentilerini, korkularını vb. tespit ederek çözüm yolları önerecek araştırmalar yapılmalıdır.

7. Çocuklara ve gençlere din anlatılırken onların yapısına, dokusuna, dünyasına, psikolojisine, akıl ve anlayış seviyesine dikkat edilmeli, dil pedagojiye uygun olmalıdır.

8. Çocukların ve gençlerin dilinden anlayan, onların dünyasını tanıyıp bilen, onların dünyasından onlara hitap edebilen bir din dili yakalanmalıdır.

9. Çocuklarla ve gençlerle iletişimde pejoratif, aşırı buyurgan, baskıcı, dikteci bir dilden uzak durulmalı, onların kalbine dokunacak bir din dili kullanılmalıdır.

10. Çocuklarla ve gençlerle iletişim kurabilmek için karşılıklı ilişkilerde onlara sevgi, değer, anlayış ve güven ortamı oluşturmalıdır.

11. Çocuklara ve gençlere yaşanabilir bir din anlatılmalıdır. İnsanüstü bir din anlatımının gerçeklikten uzak olduğu ve böyle bir anlatımın çocuğun ve gencin hayatına dair hiçbir şey söylemeyeceği dikkate alınmalıdır.

12. İnsanı doğru yoldan saptıran ayartıcı unsurları yok sayan bir anlayış ve dil yerine, bu unsurlara rağmen Müslümanca bir hayat yaşamanın yolları anlatılmalıdır.

13. Din Eğitiminin oyunlarla, bilmecelerle, bulmacalarla, tekerlemelerle vb. gerçekleştirilmesi çocuklarımıza, gençlerimize eğlenerek öğrenmenin yollarını açacak, öğrenilenlerin kolay ve kalıcı olmasını sağlayacaktır.

14. Dini alanda çocukların ve gençlerin dikkatini çekebilecek nitelikli dergiler, romanlar ve hikâyeler artırılmalıdır.

15. Çocukların ve gençlerin yoğun ilgi duyduğu ve en çok beslendiği internet alanı boş bırakılmamalıdır. Onların dikkatini çekecek internet siteleri, video ve sosyal medya kanalları, wattpad kitapları ve diğer özgün alanlar oluşturulmalıdır.

16. Sanat dili ihmal edilmemelidir. Gençler tiyatro, müzik, televizyon, sinema gibi sanat alanlarından beslenmelidir. Sanat alanlarında çocukların ve gençlerin dikkatini çekebilecek alternatif, özgün, eserler üretilmelidir.

17. Din dili ile dini sadece dil ile aktarmak anlaşılmamalıdır. Başta çocuklar ve gençler olmak üzere muhatabı en çok davranışların, söylem eylem birliğinin etkilediğini unutmamak gerekir.

 

KAYNAKÇA

Aclûnî, İsmâil b. Muhammed el-Cerrâhî, Keşfu’l-Hafâ ve Muzîlu’l-İlbâs Ammeş’Tehera mine’l-Ehâdîs alâ Elsineti’n-Nâs, Beyrut, 1351.

Buhârî, Ebû Abdillah İsmâil b. İbrahim el-Cu’fî, el-Câmiu’s-Sahîh, terc. Mehmet Sofuoğlu, Ötüken Yay. İstanbul,  1987.

Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân et-Temîmî, Sünen, terc. Abdullah Aydınlı, Madve Yay. İstanbul,  1994.

Deylemî, Ebû Şucâ’ Şîreveyh b. Şehradâr, el-Firdevs bi Me’sûri’l-Hitâb, thk. Saîd b. Besyûnî Za’lûl, Beyrut, 1406/1986.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünen, Çağrı Yay. İstanbul, 1981.

Ebû Zehre, Ebu Hanife, Kahire, 1991.

el-Halil b. Ahmed, Kitabü’l-Ayn, tahk. Abdulhamid Hendavi, Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2003.

İbn Faris, Ebü'l-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayisi’l-Luğa, Haşiye: İbrahim Şemseddin, Beyrut, 2011.

İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî, Müsned, Beyrut, ts.

İbn Mâce, Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, Sünen, terc. ve şerh. Haydar Hatiboğlu, İstanbul, 1982-3.

Kılıç, Atabey, Türkçe-Arapça Manzum Sözlüklerden Sübha-i Sıbyan, Türkoloji Dergisi I (2006), sayı 2, s. 81-100.

Müslim, Ebu’l-Huseyn İbnu’l-Haccâc el-Kuşeyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, terc. Mehmet Sofuoğlu, İrfan Yay. İstanbul,  1988.

Nehcü’l-Belâğa, (tahkik: Suphi Salih), Beyrut, 1982.

Önler, Zafer, Yunus Emre Şiirlerini Anlamak, İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 8. Milletlerarası Türkoloji Kongresi Bildirileri, İstanbul, 2013.

Râğıb el-Isfahânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, tah. Safvan Adnan Dâvûdî, Dımeşk-Beyrut, 1992.

Taberânî, Ebu'l-Kâsım Süleymân b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, (thk. Hamdi b. Abdilmecîd es-Selefî), Kahire: Mektebetü İbn Teymiyye, 1994.

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevra, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 1988.

Yûnus Emre, Yûnus Emre Dîvanı, haz. Faruk K. Timurtaş, İstanbul, Tercüman yay, 1972.

http://www.tuik.gov.tr

 

[1] Bu bildiri, 05-06 Mayıs 2018 tarihinde Balıkesir Belediyesi, Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Balıkesir İl Müftülüğü ve İmam Hatip Okulları Platformu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen “Din Dili Çalıştayı”nın “Çocuk, Genç ve Yetişkinlerle İletişimde Din Dili” konulu IV. Oturumunda 05 Mayıs 2018 Cumartesi günü Balıkesir/Ayvalık’ta sunulmuştur.

(Cunda Toplantıları 1 Din Dili Çalışyatı (05-06 Mayıs 2018), s. 175-193.)

[2] Nehcü’l-Belâğa, (tahkik: Suphi Salih), Beyrut, 1982, s. 182.

[3] Ebu Zehre, Ebu Hanife, Kahire, 1991, s. 20.

[4] el-Acluni, Keşfü’l-Hafa’, I, 148 (Hadis No: 437). Hadis, İbn Abdi’l-Berr, Beyhaki, Ebu Nuaym ve Taberani tarafından merfu ve mevkuf olarak rivayet edilmiş, Heysemi, “Ricali mevsûktur.” demiştir. Abdullah b. Mes’ud’tan yapılmış mevkuf rivayet şu şekildedir: “Ya alim ol, ya öğrenci veya dinleyici. Dördüncü olma, sonra helak olursun!” Bakınız: Darimi, Mukaddime 26 (Hadis No: 254).

[5] Ebu Davud, Edeb 23.

[6] Hadis-i şerif Hz. Ali’den (Buhari, İlim 4) ve bir benzeri Abdullah İbn. Mes’ud’dan (Müslim, Mukaddime 3) mevkuf olarak ve aynı zamanda Abdullah İbn Abbas’tan zayıf bir senetle merfu olarak rivayet edilmiştir.  Bkz. Acluni, Keşfü’l-Hafa, I, 196.

[7] Acluni, Keşfü’l-Hafa, I, 196.

[8] Bakınız Türkçe Sözlük, TDK, “dil” maddesi.

[9] 27. Neml suresi, 16. ayet.

[10] el-Halil b. Ahmed,  Kitabü’l-Ayn, tahk. Abdulhamid Hendavi, Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2003, IV; 384; İbn Faris, Ebü'l-Hüseyin Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayisi’l-Luğa, Haşiye: İbrahim Şemseddin, Beyrut, 2011, II, 639; Râğıb el-Isfahânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, tah. Safvan Adnan Davudi, Dımeşk-Beyrut, 1992, “وعظ” md. s. 876.

[11] Bakınız: Ragıb el-İsfahani, el-Müfredât, “نصح” md.  s. 808; İbn Faris, Mu’cemu Mekayisi’l-Luğa, II, 562.

[12] Buhari, Nikâh 47, Tıbb 51; Tirmizi, Birr 81; Ebu Davud, Edeb 96.

[13] Yûnus Emre, Yûnus Emre Dîvanı, haz. Faruk K. Timurtaş, İstanbul, Tercüman yay, 1972, s.79.

[14] “Bu beyitte baş sözcüğü yara, çıban; bitürmek fiili ise iyileştirmek, kapatmak anlamlarındadırlar. Şiir iyi, yararlı sözün nasıl olması gerektiğini anlatmakta, olumlu nitelikleri sıralanmaktadır. Ancak baş sözcüğünün yara anlamı unutulmuş olduğundan, anlam kafa sanılınca, bitürmek fiili de kestirmekle değiştirilerek, dize söz ola kestüre başı biçimine sokulabilmektedir. Bu tür değiştirmeler kimi zaman geç dönem istinsahlarda da görülür. Müstensihler bazen unutulmuş, anlamını bilmedikleri sözcükleri, kendi dönemlerinin sözcükleriyle değiştirebilmektedirler.” Bakınız: Önler, Zafer, Yunus Emre Şiirlerini Anlamak, İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 8. Milletlerarası Türkoloji Kongresi Bildirileri, İstanbul, 2013, II, s. 2, 3.

[15] Buhari, İlim 11, 12, Daavat 69; Müslim, Münafikin 82, 83.

[16] Taberânî, Ebu'l-Kâsım Süleymân b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, (thk. Hamdi b. Abdilmecîd es-Selefî), Kahire: Mektebetü İbn Teymiyye, 1994, V, 133, 154.

[17] Deylemi, III, 513.

[18] Müslim, Fedail 63; Ahmed,  III,112.

[19] Sübha-i Sıbyân, sıbyân mekteplerinde okuyan öğrencilerin Arapça kelimelerin Türkçe karşılığını şiirsel bir dille, kolay ve zevkli bir şekilde öğrenmelerini sağlayan, öğretici ve ezberlenmesi kolay bir okul sözlüğü olması sebebiyle bir hayli ilgi çekmiş ve çok okunmuştur. Ayrıntılar için bakınız: Kılıç, Atabey, Türkçe-Arapça Manzum Sözlüklerden Sübha-i Sıbyan, Türkoloji Dergisi I (2006), sayı 2, s. 81-100.

[20] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24862

[21] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15866

[22] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15866