Göğüs Cebi

Göğüs Cebi
Herkes sesin geldiği yöne döndü. Bu, Peygamberimizin arkadaşı Ebu Hureyre’den başkası değildi. Yüksekçe bir yerde duruyordu. Tartanın tartı aleti, ölçenin ölçü aleti elinde kaldı. Esnaf, müşteri herkes kulak kesildi. Belli ki önemli bir şey söyleyecekti.

 

     Medine Çarşısı sıradan günlerinden birini yaşıyordu. İnsanlar her zamanki gibi alışverişteydiler. Müşteriler, açılan tezgâhları bir bir dolaşıyordu. Kimi yiyecek içecek almakla, kimi elbise ve kumaş almakla meşguldü. Derken,

     — Ey çarşı halkı, diye bir ses yankılandı.

    Herkes sesin geldiği yöne döndü. Bu, Peygamberimizin arkadaşı Ebu Hureyre’den başkası değildi. Yüksekçe bir yerde duruyordu. Tartanın tartı aleti, ölçenin ölçü aleti elinde kaldı.  Esnaf, müşteri herkes kulak kesildi. Belli ki önemli bir şey söyleyecekti.

     Ebu Hureyre, bütün çarşının kendisine yöneldiğini görünce,

     — Size engel olan nedir, diye sordu.

     Şaşırdılar. Ne demek istediğini anlamışlardı. Soran gözlerle birbirlerine baktılar.

     — Bu sorunun anlamı nedir ey Ebu Hureyre? Neyi yapmamıza engel olan, dediler.

     — İşte şuracıkta, dedi Ebu Hureyre, Allah Resulü’nün mirası paylaştırılıyor. Siz ise aciz insanlar gibi buradasınız. Gidip ondan kendi payınıza düşeni almıyorsunuz.

     Şaşkınlıklarına bir de merak eklendi. Etraflarına bakındılar.

     — Hani, nerede paylaştırılıyor, diye sordular. Ebu Hureyre,

     — Mescid-i Nebi’de cevabını verdi.

     Bu hazır kazancı kaçırmak istemediler. Cevabı alır almaz koşa koşa Mescid-i Nebi’ye gittiler.

     Ebu Hureyre yerinden ayrılmadı. Bekledi. Bekledi. Bir süre sonra döndüler. Döndüler dönmesine de hepsinin elleri boştu. Üstelik şaşkınlıkları iyice artmıştı. Ebu Hureyre’nin yalan söylemiş olması imkânsızdı. Fakat Mescid-i Nebi’de paylaştırılan bir miras da görememişlerdi. Olan bitene bir anlam veremediler. Ebu Hureyre,

     — Ne oldu size? Niçin döndünüz, diye sordu.

     — Ey Ebu Hureyre, Mescide gittik. İçeri girdik. Orada paylaştırılan bir şey görmedik, dediler. Ebu Hureyre,

     — Mescitte hiçbir kimseyi görmediniz mi, diye sordu.

     — Elbette, dediler. Üç grup gördük. Bir grup namaz kılıyordu. Bir grup Kur’an okuyordu. Bir grup da ilim öğreniyor, helal haram konularında fikir alışverişinde bulunuyordu.

     Ebu Hureyre, sözün tam burasında taşı gediğine koydu. Mescitte öğrenilen ilme dikkat çekerek,

     — Yazıklar olsun size. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in mirası işte budur, dedi.

     Onlar mirası ceplerine koyup götürecekleri bir şey olarak biliyorlardı. Şaşkınlıkları ve merakları mahcubiyete dönüştü. Peygamber mirasından paylarına düşeni almadan döndükleri için utandılar.(*)

     [ Musa Mert ]

     Diyanet Çocuk Dergisi, Ekim 2019, sayfa: 2, 3.

 


(*Taberani, el-Mu'cemü'l-Evsat, Daru’l-Harameyn, 1995; II, 114, 115 (Hasis No: 1429); et-Terğib ve’t-Terhib, I, 66.