Gülümsemek sadakattir

Gülümsemek sadakattir
Hafta sonu dostlarla Balıkesir’deydik. Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü ve Balıkesir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ortaklaşa organize ettikleri konferansa davet edildik. Balıkesirli insanların, hele esnafın sıcak gülümsemeleriyle doldurduk gönlümüzün ceplerini.

 

       Sürekli gülümseyen bir adama sormuşlar; “Neden sürekli gülümsüyorsun?” diye.

       “Gülümsemek sadakadır. Sadaka verecek param yok; ben de gülümsüyorum.” cevabını vermiş.

       Şimdi kalkıp, “Parası olan gülümsemesin mi!” demeyin!

       Anladınız siz onu...

       . . . 

       Gülümsemek bir kalp hareketidir. Görüntüsü ise yüzde tatlı bir gerilme, gözde ışıltı şeklinde belirir. Sıcaklığı yüzünüzü ve yüreğinizi sarar-sarmalar. Peygamber Efendimiz’in (s.a.) diliyle gülümsemenin “sadaka” olması bundandır. Gülümsemek, bir “iyilik” anlamında “sadaka” olduğu gibi, “sadakat”ın, “sıddîk” olmanın, “sadîk (dost-arkadaş)” olmanın hem mukaddimesi, hem müdavimi hem de mütemmimidir. Dost olmanın ya da dostluğa hazır olmanın, en azından ihanetle, aldatmayla değil; dostlukla muameleye tabi tutulacağının bir nişanesidir. Öyle olmalıdır...

       Kalpten doğmayan yüz hareketi ise, arkasında uzun ya da kısa vadeli çıkarlar yatan âdî bir yüz hareketidir. Böylesi bir hareket gülümseme değildir; pişmiş kelle olmaktır, sırıtmaktır, sırtarmaktır, iki yüzlülüktür.

       Hafta sonu dostlarla Balıkesir’deydik. Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü ve Balıkesir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ortaklaşa organize ettikleri konferansa davet edildik. Balıkesirli insanların, hele esnafın sıcak gülümsemeleriyle doldurduk gönlümüzün ceplerini. Etkilendik, sevdik, sevindik, takdir ettik. İşte o zaman çözdüm, Fakülte yıllarında dersimize, gülümseyen yüzü ve ışıltılı gözleriyle gelen saygıdeğer Mehmet BAYYİĞİT hocamın sırrını... O da bir Balıkesirli.

       Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya, az ya da çok, böyle güzel bir etkinliğin gerçekleştirilmesine katkı sağlayan, katılan herkese ve güler yüzlü Balıkesirlilere çok teşekkür ediyorum.

       Konferanstan notlar

       Merkez ilçeden 400’ü aşkın eğitim yöneticisi ve öğretmen ile 17 İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün de e-konferans yoluyla katıldığı programda,  "Yeni Eğitim Sistemi ve Din-Ahlak-Değerler Öğretiminde Yöntem" konusunda davetlilere bildiriler sunduk.

       Konferansın birinci bölümünde MEB Müsteşar Yardımcısı Zübeyir YILMAZ, "Yeni Eğitim Sistemi ve Eğitimde Yeniden Yapılanma", Yrd. Doç. Dr. Recep UÇAR, "Türkiye’de Din Eğitimi Serüveni" konusunda paylaşımlarda bulundu.

       Konferansın ikinci bölümünde ise; Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet BAYYİĞİT, Necmettin Erbakan Üniversitesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Muhittin Okumuşlar ve Yrd. Doç. Recep UÇAR ile bir panel gerçekleştirdik. Mehmet BAYYİĞİT Hocam’ın çocuklarımızı kucaklayan inançlı ve sevgi yüklü sunumu bizi de heyecanlandırdı. Recep UÇAR kardeşimin “Hılfu’l-Fudul” örneğinin bizde ve çocuklarımızda hayat bulması ile ilgili orijinal sunumu dikkat çekici ve eğiticiydi. Muhiddin OKUMUŞLAR kardeşimin “Yapılandırmacı Eğitim Anlayışının Din, Ahlak ve Değerler Öğretiminde Kullanılması” ile ilgili somut, doyurucu ve çarpıcı örneklerle gerçekleştirdiği sunum fevkalade idi. “Seçmeli Din ve Değerler İle İlgili Derslerin Özellikleri ve Ders Öğretmenlerine Öneriler” konusunu sunma görevi ise bana verilmişti. Saatler süren konuşmaların içeriğinin tamamını buradan anlatmak imkânsız. Ancak, oturumlarda gündeme getirilen şu gerçeği paylaşmanın gerekliliğine inanıyorum:

       Din ve değerler ile ilgili dersler, erdemi/güzel ahlakı eğitimin merkezine alması açısından Tanzimat’tan bu yana elde edilmiş en büyük fırsattır. Devlet bunun imkânlarını hazırlamış ve topu “Din Eğitimcileri”ne atmıştır. Artık vebal “Din Eğitimcileri”nindir. Onlar, ya bu imkânı en güzel şekilde, dikkatle ve titizlikle değerlendirecekler; böylece güzel ahlak timsali nesillerin yetişmesine vesile olacaklar ya da büyük bir hayal kırıklığına ve bundan sonra gerçekleştirilecek pek çok güzel işin engellenmesine sebep olacaklar.

       Çok mu abartılı geldi?

       Öğretmenler, nesillerin dünyasıyla oynarlar… Din Eğitimcileri ise, nesillerin hem dünyası hem de ahreti ile oynarlar!

           İşin aslı ise şudur:

       Öğretmenlik bir oyun değil, ciddi hem de çok ciddi bir görevdir. Bu görevin mukaddimesi; ödenmekte zorlanan ev kirası ve faturalara inat okul bahçesine gülümseyerek adım atmaktır. Müdavimi; sürekli kendini yenilemek ve görevini en iyi şekilde yapmaktır. Mütemmimi ise; yapılanları koruyup kollamak, arkasını aramak ve büyüyüp çoğalmasına çalışmaktır. Son nefese kadar... Bunların tamamı bir anlamda gülümsemektir, sadakadır, sadakattir, sâdık olmaktır, sıddîk olmaktır, sadîk olmaktır...

       Unutmamak gerek; çocuklarına gülümseyen, geleceğine gülümser. Aksi halde, –Allah korusun- bizi acımazsızca karşılayacak olan, geleceğin abus suratının arkasındaki kötü sürprizlerdir!(*)

Allah ellerin(m)izi bırakmasın.

     haberiklimi.net

Dipnot            :

(*) Bakınız: Musa Mert, Ne Dedimse Kendime, NKM yay. sayfa: 96-98