Namaz İlacı

Namaz İlacı
Peygamber Efendimiz namazla huzura kavuşur, namazla ferahlardı. Namaz vakitlerini iple çeker, vakit geldiğinde,

     Peygamber olarak görevlendirildiği günden beri dertler, sıkıntılar, sorunlar, acılar yakasını bırakmadı Peygamber Efendimizin: İnkârcıların aşırı muhalefetleri, kendisine ve ona inananlara yaptıkları saldırılar, işkenceler ve daha neler neler…

     Büyük boykot ve ambargo döneminde, üç yıl boyunca, buldukları otları yiyip, deri parçalarını emip açlıklarını bastırmaya çalışarak geçirdikleri tarifi imkânsız acı ve sıkıntılarla dolu günler yaşadılar.

     Daha bu üç yılın acısı dinmeden,  Büyük oğlu Kasım’ın sonra da onun küçüğü Abdullah’ın vefatıyla gelen Hüzün Yılı yeni acılar yaşamasına neden oldu. Oğulları vefat edince nasıl da sevinç çığlıkları atmıştı müşrikler, “Muhammed’in soyu kesildi, soyunu davasını devam ettirecek kimsesi kalmadı!” diye. Peşinden, kendisini himaye eden, çok sevdiği amcası Ebu Talib’in, ondan kısa bir süre sonra da sevgili eşi, en büyük manevi destekçisi Hz. Hatice’nin dünyadan göç etmesiyle yaşadığı acılar katlanmıştı.

     Derken, Hz. Zeyd bin Harise ile İslam’ı tebliğ için gittiği Taif’ten olumsuz cevap alması üzerine, şehir çıkışı yolun iki tarafına dizilen serseriler tarafından taşlandı. Üzerlerine yağmur gibi yağan taşlar sebebiyle ayakları kanlar içinde kaldı. Yıllar sonra, bu elim hatırayı “Uhut gününden daha zordu” diye anacaktı. O gün ellerini semaya kaldırıp şöyle yakardı Rabbine:

      “Allah’ım! Gücümün zayıflığını, insanlara karşı takatimin ve gücümün azlığını sana arz ediyorum. Ey Merhametliler merhametlisi! Sen zayıfların Rabbisin. Sen benim Rabbimsin. Sen beni kimin eline bırakıyorsun? Bana kötü davranan yabancıya mı? Yoksa beni eline bıraktığın düşmana mı? Bütün bunlar, senin bana karşı bir öfkenden ileri gelmiyorsa, çektiğim sıkıntı ve zorluklar benim için hiç önemli değil. Fakat senden gelecek bir himaye, koruma, her zaman çok daha hoştur. Senin öfkene uğramaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini ıslah eden yüzünün nuruna sığınıyorum. Her şey senin hoşnutluğun içindir. Güç ve kuvvet ancak sendendir.”[1]

     Üst üste yaşadığı acılar ve sıkıntılar Peygamber Efendimizi çok üzdü. Peygamberliğin onuncu yılı, çektiği bunca acıya teselli olsun diye ve birtakım ayetlerini göstermek, emirleri bildirmek için Allah, Peygamberimizi bir gece Mekke’den, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürdü. Buna “İsra” dendi.

     Kudüs’deki o kutsal Mescitten, Mescid-i Aksa’dan göklere yükseltti. Buna da “Miraç” dendi.

     Aman Allah’ım! Bu ne büyük bir teselliydi. Teselli kaynaklarından biri de beş vakit namazdı. O geceye kadar günde iki vakit kılınan namaz, o geceden sonra beş vakit kılınmaya başlandı. Tıpkı Miraç gibi yükselme yolu olan beş vakit namaz böylece, acıların ve sıkıntıların en büyük tesellisi ve huzur kaynağı olarak Müslümanların hayatındaki vazgeçilmez yerini aldı.

     Peygamber Efendimiz namazla huzura kavuşur, namazla ferahlardı. Namaz vakitlerini iple çeker, vakit geldiğinde,

     —Ey Bilal! Kalk ezan oku da bizi namazla ferahlat, buyururdu.[2] Hz. Bilal ezan ve kamet okur, Peygamber Efendimiz önde, sahabiler arkada hep birlikte Allah’ın hu­zu­runda saf tutarlardı.

 

     [ Musa Mert ]

     Diyanet Çocuk Dergisi, Ekim 2017, s. 3, 4.


[1] İbn Hişam, I, 20.

[2] Ebu Davud, Edeb 86 (Hadis No: 4985, 4986).