O Söylüyorsa Doğrudur

O Söylüyorsa Doğrudur
Hemen Hazreti Ebu Bekir’in yanına koştular. Peygamber Efendimize kayıtsız şartsız iman eden en yakın dostu Hazreti Ebu Bekir’in böyle bir durumda ne düşündüğünü, böylesi bir iddia karşısında nasıl davranacağını merak ediyorlardı. Hazreti Muhammed'e olan inancını yitirir, onu desteklemekten artık vazgeçer, diye düşünüyorlardı.

     Allahü Teâlâ, ilk peygamberi Hazreti Âdem’i Mekke’de görevlendirdiği gibi son peygamberi Hazreti Muhammed’i de Mekke’de ve fakat bu sefer bütün insanların ve zamanların peygamberi olarak görevlendirmişti. Ancak inkârcılar, peygamberimize şiddetle karşı çıkıp ona ve inananlara türlü acılar ve sıkıntılar yaşattılar.

     Üst üste yaşadığı acılar ve sıkıntılar Peygamber Efendimizi çok üzdü. Peygamberliğinin onun yılı, çektiği bunca acıya teselli olsun diye ve bir takım ayetlerini göstermek, bazı emirlerini bildirmek için Allah, Peygamber Efendimizi bir gece Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürdü. Oradan göklere yükseltti.[1]

     Peygamber Efendimizin bir gecede Mescid-i Aksa’ya götürülmesinden sonra inkârcı insanlar bu konuyu konuşmaya başladılar. O zamanki şartlarda atla günlerce sürebilecek bir yolculuğun bir gecede yapılamayacağını düşünüyorlar, Peygamberimizle alay ediyorlardı. Öyle ki Peygamberimize inanmış, onun Peygamberliğini tasdik etmiş kimi imanı zayıf kimseler, Peygamberimizin bu mucizesinden dolayı imanlarından döndüler ve hemen Hazreti Ebu Bekir’in yanına koştular. Peygamber Efendimize kayıtsız şartsız iman eden en yakın dostu Hazreti Ebu Bekir’in böyle bir durumda ne düşündüğünü, böylesi bir iddia karşısında nasıl davranacağını merak ediyorlardı. Hazreti Muhammed’e olan inancını yitirir, onu desteklemekten artık vazgeçer, diye düşünüyorlardı.

     — Dostun Muhammed’in gece Beytü’l-Makdis’e götürüldüğünü zannetmesinden haberin var mı, diye sordular imalı imalı. Hazreti Ebu Bekir,

     — Böyle mi söylüyor, dedi.

     Hazreti Ebu Bekir’in sözü biter bitmez,

     — Evet, cevabını verdiler. Böyle derken, yüzlerindeki alaylı ve küçümseyen gülümsemelerini Hazreti Ebu Bekir’in gözünün içine içine sokuyorlardı.

     Hazreti Ebu Bekir oldukça sakin ve kendinden emin bir tavırla,

     — Eğer bunu o söylüyorsa doğrudur, cevabını verdi.

     İnkârcılar şaşkınlıktan neredeyse küçük dillerini yutacaklardı. Yuvalarından fırlamış gözlerle,

     — Onun gece Beytü’l-Makdis’e gidip sabah olmadan önce geri geldiğine gerçekten inanıyor musun, dediler.

     — Elbette, dedi Hazreti Ebu Bekir, ben bundan çok daha büyüğüne; sabah ve akşam onun gökten vahiy aldığına inanıyor, tasdik ediyorum.

     Umduklarını bulamayan inkârcı topluluk, Hazreti Ebu Bekir’in bu imanı ve sadakati karşısında donup kaldı. Yüzlerindeki alaylı gülümseme gitti. Aklını yitirmiş insanlar gibi aptal aptal bakıyorlardı Hazreti Ebu Bekir’e.

     İşte bu olaydan sonra Hazreti Ebu Bekir’e, “son derece doğru sözlü, asla yalan söylemeyen, sözünde duran, gerçek olduğuna inandığı şeyi onaylamakta tereddüt göstermeyen kimse” anlamında “es-Sıddık” lakabı verildi ve o günden sonra Ebu Bekir es-Sıddık diye anıldı.[2]

     [ Musa Mert ]

     Diyanet Çocuk Dergisi, Ocak 2018, s. 2,3.


[1] 17. İsra suresi, 1. ayet; 53. Necm suresi, 13-18. ayetler.

[2] Hakim, el-Müstedrek, III, 62.