Son Veda

Son Veda
Aman Allah’ım! Bu sözler veda sözleriydi. Demek ki bu görüşme son görüşmeleriydi.

     Muaz bin Cebel, Peygamberimizin yetiştirdiği gençlerin en seçkinlerindendi. Müslüman olduğunda on sekiz yaşındaydı. Savaşta, barışta sürekli Peygamberimizin yanında olmaya çalışan Muaz, genç yaşına rağmen kısa sürede kendini yetiştirdi.  Sahabilerin en âlimleri, en seçkinleri arasına girmeyi başardı. Öyle ki, bir konu tartışılırken sahabiler, onun görüşünü merak eder, o ne diyecek diye ağzının içine bakardı.

     Uzun boyu, güzel yüzü, sürmeli iri gözleri ve kıvır kıvır saçlarıyla oldukça yakışıklı bir gençti Muaz.  Üstün zekâsı ve geniş bilgisi yanında, Allah’a gönülden boyun eğen bir kul olması, güzel ahlakı, insanlara hayrı öğretmesi, nazikliği ile de kendisine hayranlık duyulan bir insandı. Sahabiler, ahlak yönünden onu Hz. İbrahim’e benzetirdi.

     Peygamber Efendimiz, Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali olarak tayin etti. Birlikte çıktılar. Allah Resulü valisini uğurluyordu. Muaz bineğin üzerindeydi. Efendimiz de yanında yürüyor, bir taraftan da ona nasihat ediyor, tavsiyelerde bulunuyordu. Şehrin dışına kadar uğurladı Peygamberimiz valisini. Döneceği zaman şöyle buyurdu:

     — Ey Muaz! Belki de sen bu yılımdan sonra bana bir daha kavuşamayacaksın; belki benim şu mescidime belki de kabrime uğrayacaksın.

     Aman Allah’ım! Bu sözler veda sözleriydi. Demek ki bu görüşme son görüşmeleriydi.

     Kâinatın Efendisi’nin vefat edeceğini ve bir daha onu dünya gözüyle göremeyeceğini anlayan Muaz, dostu Hz. Peygamber’den ayrılacağının acısı ve üzüntüsüyle ağlamaya başladı. Üzüm karası gözlerinden yağmur gibi yaşlar döküyordu.

      Aynı hüzünle dolan Peygamber Efendimiz, Medine’ye doğru dönüp yürüdü. Yürürken, Muaz’ın ve Muaz’ın şahsında onu seven herkesin bilmesi gereken şu gerçeği söyledi:

     — Kim olursa olsun, nerede ve hangi durumda bulunursa bulunsun, kuşkusuz insanların bana en yakın olanı Allah’a kulluk bilinci üzere bir hayat yaşayanlardır, muttakilerdir.[1]

     [ Musa Mert ]

     Diyanet Çocuk Dergisi, Mart 2017, s. 3, 4.


[1] Ahmed, V, 235; Heysemi, Mecma’, IX, 23.