Ne Dedimse Kendime, Musa Mert'ten - Yasemin BOZKURT

 

Değerli öğrencim Yasemin BOZKURT'un yazısı:

"Musa Mert; bu ismin arkasında, anısında ne çok anlam var benim için. Bir yola çıkıyorsunuz ve başınızı kaldırdığınız an bir el tutuyor elinizden, aklınıza gelir mi hiç o elin yıllar sonra size zor gününüzde bir kez daha uzanacağı."

 

 

Yasemin BOZKURT

01 Aralık 2014

 

     Musa Mert; bu ismin arkasında, anısında ne çok anlam var benim için.



     Bir yola çıkıyorsunuz ve başınızı kaldırdığınız an bir el tutuyor elinizden, aklınıza gelir mi hiç o elin yıllar sonra size zor gününüzde bir kez daha uzanacağı.



     Musa hocam, lisedeki Din Kültürü öğretmenim. Hani kitaplara konu olan, filmlere konu olan "öğretmen"lerden. Bu ismin her harfinin hakkını veren "öğretmen"lerden.



     Hayatımda en çok sevdiğim ve en çok kıskanacağım "öğretmen"lerden.

 

     İlkokuldan liseye kadar aklında gönlünde kalan öğretmenlerini say deseniz size iki isim söylerim; ilki için beni birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar okutup emekli olan sınıf öğretmenimi söylerim beni bıraktığı için, ikincisi Musa hocayı söylerim liseden mezun olduktan sekiz yıl sonra bana yine merhametle ve dostlukla elini uzattığı için. Fazla söze gerek yok, onun hep dediği gibi; "Allah ellerin(m)izi bırakmasın"
 


     "Ne Dedimse Kendime" kitabı hocanın hayata, zamana, insanlığa dair gözlemlerinin, birikimlerinin kaleme yansıması.


     Kitap elinizdeyken bir bakıyorsunuz kargaşa içinde Mekke'desiniz telaştasınız, bir bakıyorsunuz aydınlık bir Medine'desiniz huzur içindesiniz, bir bakıyorsunuz Veda Haccı'nda peygamber efendimizi can kulağı ile dinliyorsunuz,  sonra bir bakıyorsunuz Konya'dasınız şaşkınlıkla olanlara şahitlik etmektesiniz. Ve mütemadiyen hocanın anılarında yanı başındasınız. Zaman, mekan onun kaleminin ve ilminin süzgecinden damlıyor gönlünüze. Onun durduğu çizgide, onun bakış açısıyla hayata bakıyorsunuz, hak verirsiniz vermezsiniz bilemiyorum ama "esaslı adammış vesselam" diyorsunuz.
 

     Bütün bunları anlatırken peygamber efendimizin hayatından kitap içerisinde doğrudan ve dolaylı olarak bahsetmiş hoca, insanları bu konuda farkındalığa çağırmış bir yerde.

     Bir insan, bir mümin, bir öğretmen; ne görmek istiyorsanız onu görüyorsunuz kitapta. Bir gökkuşağında hangi renge uzanmak isterseniz, hepsi size öyle yakın duruyor ki.

     Sonuç olarak keşke kitaptan daha önce haberim olsaydı diye düşünüyorum ne yazık ki kısa sürelik bir facebook geçmişim olmasa belki hala bihaberdim.

     Yine de benim dünya görüşüm hep şuna odaklıdır; zamanı şimdiki zamanmış. Bu zamanda okumak nasipmiş, onu okumak tekrar Musa hocaya ulaşmak için yaşanması gereken, geçilmesi gereken bir dönemeç varmış. Allah kim bilir bu rastlantıya nice hayırlar gizledi...

 


     Tanıtım bülteninden:
 

     "Hiç ölmeyeceğini zanneden kimse gibi çalış, yarın ölecek kimse gibi de tedbirli ol." buyruğuna tersten yapıştın; alabildiğine dünyaya yapıştın. İnandığını iddia ediyordun, bu yüzden de inandığını iddia ettiğin değerler konusunda ikilem yaşamak, el alemin kınamalarına maruz kalmak istemiyordun. Hadi itiraf et: Derdin, çarpık hayatına delil bulmaktı.

 

     "Ahiret!" diyene, "Dünyayı da terk etmemek lazım!" dedin. Doğru dedin. Dünyaya bu kadar yapıştın da hani buyruğun ahiret tarafı?! Onu ne yaptın?!


     Oysa dünyalıklarını hiç ölmeyecekmiş gibi erteleyip ahretini ilgilendiren işleri "Aman! Ölüm çok yakın!" deyip öne almalıydın.
 

     Adın ihmal... Hayatın ihmal... "Cennet size, ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir."

 

     Sen ne yaptın? Dünyayı peşin gördün; ahireti uzak...
 

     Surete aldandın da asıl olanı arkaya atıp sireti bozdun. Karnın tok, sırtın pek, koltuğun dönerli, evin daru's-selam, araban yahşi, kariyerin ala... Peki, kalbin ne alemde, kafan neyle meşgul, ruhun hala var mı gerçekten?!
Onların ihtiyaçlarını ne yaptın?!


     Amma inandın..."

 

     KAYNAK: http://eylulsabahi.blogspot.com.tr